VI. Medya Etiği, Merkez Medya ve Görsel Problemler

Doğrunun eğriyle oturduğu, dost olduğu, sohbet ettiği ve ortak işler pişirdikleri yerler o kadar çok ki. Şaşırmamaya alıştık. Ve doğruyla eğrinin düşman olduğu yerler ise bir hayli ‘az’. Tersine alışkın olduğumuz, eğriyle bazen ancak teğet olur, diye bildiğimiz naftalin kokulu doğrular medya evreninde burulmuşluklarının hesabını yapamaz oldular.

Saçmalıklarına itiraz etmeye yeltendiğimiz her seferde Medya’nın ilkeler demetiyle karşılaşmış olmaktan da pek fazlaca sıkıldık. Sıkıldık, çünkü; ilkeler hegemonyasında boğulan, ancak ciddî, etkili ve kişilikli medya potansiyeline sahip olmayan Medyamız, Avrupa ve Amerika basınıyla kıyas kabul etmez ikiyüzlülüklerle işleyen çarklara sahip.


137 askertarafındansevilir medya çalışanına karşılık 36 askertarafındansevilmez medya çalışanı ile uzun süredir devam eden büyük meydan savaşlarının da sonu gelmeyecek gibi görünüyor. Medya etiği gibi geyiklerle kurulun Basın Konseyi, askertarafındansevilir medya çalışanlarına sığınak olarak da duramıyor son yıllarda. Doğruları eğrilerle bir harç yapıp antidemokratik bezlerde dikiş tutturmaya çalışan medya sahiplerinin de kulakları adaletin parmaklarına yakalanmışken, etik kayda değer bir ‘nesne-şey-özellik-olgu’ olarak da itibar görmüyor.

Yandaşlık ötelemesi ile hükümet yalakası yakınsaması arasındaki ilgisizliğin gelip gittiği heyecanlı günlerin 2002 Kasım ayından itibaren başlayıp bugüne dek sürdüğüne bakacak olursak, medyanın özellikle askertarafındansevilir kısmının Kozmik Odayı basan demokratik selin sularından henüz kurtulamadığını anlamış oluyoruz.

Ya askertarafındansevilmez medya çalışanlarının çoğunu barındıran askertarafından yandaş diye nitelediği ile medya ile ilişkilerimiz nasıl? 28 Şubat günlerinde darbecilere karşı açık savaş veren Kanal 7’nin, uydu üzerinden bozulan yayınlarını unuttuk gibi. Kadınlar Hamamı eğlencelerine uzun zaman ayıran Kanal 7’nin çift yumurta ikizi Kanal 7 Haber, Ülke TV’ye dönüştüğünden beri, daha farklı bir çizgiyle bireysel ve sosyal olgu ve olaylara eğildiği kadar, keskin demokratik tartışmaların da mekânı olmaya devam ediyor.

Samanyolu Haber, demokratik standartlar kaygısıyla, serbest-free basın kriterlerine uygun büyük bir heyecan içinde iken, yanına 24 Haber Kanalı ile Bugün Kanalını alarak TRT’nin vizyoner yayın anlayışına yetişmeye çalışıyor. TRT kendisini aşmış bir tutarlılıkla habercilik yaparken sosyal ve bireysel kaygılarla çok yakından ilgileniyor. HaberTürk yenilenen çatışık, açık ve özgür trendiyle bazen sinirli emekli orgenerallerin istila ettiği alan olmakla beraber, Taraf Gazetesi’nin ‘Doğrucu Davut’ kıvamına katkı yapar bir tutumla habercilik ve medya etiği adına unvan kazanma yarışında fena değil.

CNN Türk ve NTV, demokrasi kaygılı Medya Meydan Savaşları’nda ağır yaralı bir şekilde kan kaybetmeye devam ediyorlar. Diğer tabldoit Televizyonlar ise -Star, Kanal D, Show- itibar kaybında açık ara öndeler. Herhalde 137 darbeseverin nerede saf tuttukları sır değil. Hürriyet, Milliyet, Radikal, Vatan, Cumhuriyet gibi gazetelerin yazarları ile Zaman, Star, Yeni Şafak gazetelerinin yazarları arasındaki ‘pediatri’ konulu tartışmaların arka planındaki esas nedenlere göz atmaya bile gerek yok. Sabah ve Vakit Gazeteleri’nin hangi kaleye penaltı şutu çektiği ise pek anlaşılamıyor.

Medya Meydan savaşlarının dışında, arka planı belli çatışmalardan kaynaklanan bazı olaylar da var. Bazı Medya Çalışanları savaşta gaf-kaza kurşunuyla hayatlarının en ağır bedellerini ödeyebiliyorlar.

Cinsel tercihlerini halkla paylaşmaktan çekinmeyen yazar tipi ile Demokratik tutum ve davranışlarını sıklıkla vurgulamaya çalışan yazar tipi arasında çıkan birebir örten olmayan ‘Kolonya Kokulu’ tartışma ansızın, 24 Haber Moderatörlerinden birinin – Bahar Feyzan- başını yemeye sebep olabiliyor.

Canlı yayınlanan CNN Türk haber toplantısında etkili bir ‘360 Derece’ operatörü- Şirin Payzın- ‘özgün’ fikirleriyle diplomatik tesbitler yaparak Başbakan Erdoğan’ı Şimon Peres’e karşı nezaketsiz davranmakla suçlayabiliyor.

Temmuz 2008’de Ergenekon Operasyonu kapsamında yapılan göz altılarla ilgili sıcak gelişmeleri dakika dakika canlı bağlantılarla aktarmaya çalışan bir NTV spikeri -Duygu Canbaş- sıcak gelişme karşısında yaşadığı heyecanla, Sabah gazetesi yazarı Muharrem Sarıkaya ile yaptığı telefon görüşmesinde Sarıkaya'nın 'günaydın' sözüne, 'Günümüz aydınlık değil' şeklinde cevap verirken tarafsızlığını yitirerek "açıkça taraf" olabiliyor.

Medya’nın yeniden kurgulandığı 2009-2010 döneminde tartışılması gereken birçok şey olmasının yanı sıra, etik değerler konulu tartışmaların kıyısında-kenarında kalan aslında çok önemli bir konu daha var. Bu konunun darbe-demokrasi çatışmasında bir ara değişken olup olmadığı değerlendirilebilir, ancak işin ilginç tarafı başka. Merkez Medya oluşturulurken bu ilginç taraf gözden kaçırılmamalıdır.

Açık/Liberal Pazar Rasyonları’nın etkili olduğu Profesyonel Televizyonculuk anlayışı ile Moral Değerler’in etkili olduğu Vizyoner Televizyonculuk anlayışı arasında büyük farklar var. Dolayısı ile Profesyonel Televizyonculuk anlayışı ile Vizyoner Televizyonculuk anlayışı birbiri ile uyumlu değildir. Çatışmalı noktaları fazladır ve herhangi bir Televizyon karma bir anlayışla yönetilemez.

Örneklediğimiz üç olayda ilkesel baz da bir çatışmanın gerçekleşmiş olduğunu düşünebiliriz. Son iki örnekte anlatılanlar doğrultusunda NTV ve CNN Türk haber kanalı olmak gibi bir iddia içerisinde iken, vizyoner kaygılarla canlı yayınlarda tepki veren çalışanlarına tahammül etmemeliler, bu doğru. Çünkü bu iki televizyon kanalı Açık/Liberal Pazar Rasyonları’nın etkili olduğu Profesyonel Televizyonculuk anlayışı ile yönetiliyor; yönetici ve çalışanların hangi düşünceler ve teorilerle ilişkide olduklarının bir önemi yok. Ancak, bu fikirlerin ekrandan insanlara yansıtılması çok önemli ve profesyonelliğe aykırı. İzleyenler tarafından bu kanalların tutumları titizlikle not ediliyor ve birer işletme olan kanallar ciddi ekonomik kayıplar yaşayabiliyorlar, etik değer eşikleri daha hızlı aşınabiliyor.

Buna karşılık ilk örnek daha farklı. Açık/Liberal Pazar Rasyonları’nın etkili olduğu Profesyonel Televizyonculuk anlayışı ile yönetilen 24 haber Kanalı yönetimi ile prime time moderatörü Bahar Feyzan arasında Bahar Feyzan’ın iş sözleşmesinin feshine kadar giden izlekleri şaşırtıcı bir sorunsal var. Bu sorunsalın yazımıza ek konu oluşu da bu şaşırtıcı izleklerin çelişkilerle dolu olmasına bağlı.

Bir röportajda ‘Kolonya Kokulu’ canlı yayın konuklarından rahatsız oluşunu ifade etmesinden hemen sonra işine son verilmesi, profesyonel yönetim anlayışına aykırı. Sözleşmede aksi hüküm bulunmadığı sürece bu neden bir iş akdi feshi nedeni sayılamaz. Ancak iş akdinin feshinde temel neden bu değil, sonradan ileri sürülen iş arkadaşları ile uyumsuzluk gibi diğer yorum izlekleri de, prime time spiker tipinin ‘snoptik’, ‘Ali Kırcavari’ geçimsizliğine benzer değerlendirmelerle ‘normal’ sayılacağından sadece ek-bahane nedenlerdir.

Bahar Feyzan’ın 24 haber Kanalı ile ilişkisini kesen temel neden ‘Moral Değerler’in etkili olduğu Vizyoner Televizyonculuk anlayışı’. Bahar Feyzan’ın görsel etkileyiciliğinin kanalın yeni Genel Yayın Müdürü/Yönetmeni Akif Beki tarafından fazla öne çıkmış bulunması. Buda bize gösteriyor ki; eski genel Yayın Müdürü/Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu ile yeni Yayın Müdürü/Yönetmeni Akif Beki’nin yönetim anlayışları birbirinden farklı.

Görünen ve izlettirilmek istenen şu: Karaalioğlu’nun, Açık/Liberal Pazar Rasyonları’nın etkili olduğu Profesyonel Televizyonculuk anlayışına eklediği vizyoner bakış açısını Beki değiştiriyor; Moral Değerler’in etkili olduğu Vizyoner Televizyonculuk anlayışına profesyonel bir eklenti yaparak, yeni bir formatla karşımıza çıkıyor. Hayır, bu doğru değil. Sadece bir moderatörün işine son vererek bu değişimi sağlamak pek gerçekçi görünmüyor. Karaalioğlu, hiperaktif haber televizyonculuğunun güzel örneklerini sunduğu 24 TV macerasında, ciddi ve disiplinli bir yayın akışından taviz vermediği gibi, bayan spikerlerin kıyafetleri ve görselliklerinin standartlarını da yüksek tutmuştu. Bahar Feyzan’ın kişisel çekim gücü de kanalın izlenme oranında doğrudan etkili olmuştu.

Sorunsalla ilgili izlekler, profesyonel bakış akçısı ile istihdam edilmiş personelin, aynı bakış açısına sahip olmayan yönetimler tarafından doğru personel olarak değerlendirilmediğini göstermektedir.

Güzellik yarışmalarında ilk üçe giren kadın adayların görselliklerinden yararlanarak izlenme oranını arttırmaya dayalı batı tipli profesyonel spiker yetiştirme anlayışı, kapitalist bir anlayış olsa da, bugün Türkiye’de bu anlayışa aykırı davranan Televizyon yöneticiliği parmakla sayılacak kadar azdır.

Moral Değerler’in etkili olduğu Vizyoner Televizyonculuk anlayışının yönettiği Samanyolu, Ülke TV gibi kanalların bayan spikerlerinin Moral Değerlerin kaydettiği kıyafetlerle programlarını sunmadıkları ortada iken, kadına ait hangi özelliğin kadın spikerin cinsel özelliklerini ve kimliğini öne çıkardığı belirsizken, bu sebep üzerinden iş akdinin feshine giden yolu sorgulamak, ilkesel olarak Medya Etiği ya da sadece ahlak ile sınırlı değildir. İş ahlakı ile Moral değerlerin birbiri ile ilişkisindeki tutarlılıkla da ilgilidir.

Türkiye’de Moral Değerlerin temel çerçevesini çizen Kur’an-ı Kerim’in Nur Suresi’nin 30 ve 31. ayetleri “Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır. Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar...” standart belirleyici ayetlerdir. Moral Değerleri dikkate aldığını öne süren yayın sorumlularının bu bağlamda tüm kadın personelinin kılık-kıyafet standardını yenilemeleri veya bu iddia içinde olmamaları gerekmektedir.

Merkez Medya iddiası, askerlerin standartlarına uymayacaksa, Merkez Medya taliplisi televizyon kanallarının standardı da merkezde olmak zorundadır. Medya Organı, moral değerleri önceleyecek, bu değerlerin oluşturduğu hassasiyetlerle personelinin iş akdini feshedecekse Türkiye’de Merkez Medya olamaz. Merkez Medya dünyanın her yerinde daima merkezde görünür.



Faruk Tamer, 25.01.2010